Bir kadın, geçirdiği bir kaza sonucu ıssız bir adaya sürüklenir. İlk başta sadece hayatta kalma mücadelesi verir gibi görünse de, işler daha da kötüleşir. Karanlığın yakıcı soğukluğunda, fısıldayan rüzgarın içerisinde, bir varlık hisseder. Gece avlanan gizemli bir canlı... Bu canlı, adeta bir kabusun somutlaşmış hali gibidir ve tüm korkuları üzerine çeker.
Gözlerini devamlı karanlıkta tutar, uykusuz geceler boyunca adadaki gizemli varlığın kim olduğunu, ne olduğunu ve en önemlisi ondan nasıl korunacağını çözmeye çalışır. Bu tehlikeli ve bilinmeyen düşmana karşı hem zihinsel hem de fiziksel gücünü kullanmalıdır.
Adadaki tek insan olmanın getirdiği yalnızlık ve çaresizlik duygusu, hikayede derin bir iz bırakıyor. Yönetmen, kadının dirayeti ve iradesinin, bu korkutucu ve belirsiz durumda nasıl bir rol oynadığını da çok iyi bir şekilde sergiliyor. Karşı karşıya olduğu bu doğaüstü tehdide rağmen, hayatta kalma mücadelesini, zeka, cesaret ve dirençle sürdürüyor.
Kadın karakterin bu korkutucu durumda nasıl sakin kalabildiğini, ne kadar zeki ve cesur bir şekilde hareket ettiğini görmek izleyiciye inanılmaz bir ilham veriyor. Bu, sadece bir canlıya karşı değil, aynı zamanda kendi iç dünyasında yüzleştiği korkulara ve belirsizliklere karşı da bir savaş. Bu yüzden filmin temel teması, her şeyin ötesinde, korkularımızla yüzleşmenin önemini vurguluyor. Gerilim dozunu hiç düşürmeden yavaş yavaş artan bir yapısı olan film, son ana kadar sizi ekran başında tutmayı başarıyor.
Sonuç olarak, ıssız bir ada ve gizemli bir canavarla yüzleşen bir kadının hikayesi olarak özetlenebilecek bu film, güçlü bir karakter öyküsü ve içerdiği psikolojik gerilim ile izleyenleri etkilemeyi başarıyor. Kendi başına bırakıldığında neler yapabileceğimizi bize hatırlatıyor.
