Bir sinema filmi düşünün, içerisinde esrarengiz halüsinasyonlar, bir hamile kadın ve onun ölmüş olan sevgilisinin ailesi yer alıyor. Hamile kadın, karnındaki bebek için sevgilisinin ailesinin kasıtlı planlarının olabileceğinden şüpheleniyor. Bu çıkmaza düşmüş kadın, etrafını saran belirsizliklerin içinde ne yapacağını bilemez hâlde. Öte yandan, sevgilisinin ailesi de bu bebek üzerinde hak iddia ediyorlar ve tüm bu belirsizlikler, olağanüstü bir sinema deneyimine dönüşüyor.
Film, izleyiciye hem psikolojik bir gerilim, hem de karmaşık bir aile draması sunuyor. Hamile kadının en saf ve temel içgüdüsü olan annelik içgüdüsü, sevgilisinin ailesinin belirsiz niyetleriyle çatışıyor. Bu, içinde bulunduğu olağanüstü durumla başa çıkmak için ona güç veriyor.
Kadının algılarını çarpıtan, zihnini allak bullak eden halüsinasyonları, onun hangi gerçeklerin peşinden gideceğini belirsizleştiriyor. Filmde sürekli bir belirsizlik hakim. Bu belirsizlik, izleyiciyi de etkisi altına alarak, sonucun ne olacağına dair tahminlerde bulunmalarını zorlaştırıyor. Kendi içinde yer yer korku, yer yer de drama unsurları taşıyan bu film, sadece hamile bir kadının yaşadıklarını değil, aynı zamanda hayatta kalma ve aile bağlarının karmaşıklığını da sinema perdesine taşıyor. Film badirelerle dolu bu yolculukta izleyicisine adeta bir ayna tutuyor ve "Peki ya sen olsaydın, ne yapardın?" sorusunu sormaktan geri durmuyor.
