Camilla Gibb'in romanından uyarlanan filmde, Lilly adında İngiliz bir çocuk karakteri hikayemizin odağında yer alıyor. Lilly, Afrika'da terk edilmiş ve iç savaş patlak verdiğinde ise İngiltere'ye kaçmak zorunda kalmış bir çocuk. Bu vahşi ve acımasız dünyada yalnız başına kalmış ve hayatta kalmak için cesur adımlar atmış bir karakter olmasına rağmen, Lilly'nin saf ve masum dünyası seyirciye derinden dokunuyor.
İngiltere'ye vardığında Amina adında bir Etiyopyalı mülteci ile arkadaş olur. Amina, Lilly'nin karşılaştığı hayat mücadelelerine yeni bir perspektif getiriyor ve bu iki genç kızın etkileşimi, hikayeye derin bir anlam katıyor. Amina ve Lilly, birlikte, dağılmış bir aileyi yeniden bir araya getirme görevine başlarlar.
Bu film, savaşın acımasızlığını ve insanların bu tür zorluklar karşısında gösterdikleri dayanıklılığı son derece etkileyici bir şekilde ele alıyor. Ayrıca, birlikte geçirdikleri zorluklardan sonra Lilly ve Amina'nın birbirlerine olan bağlılıkları da seyirciyi duygusal bir yolculuğa çıkarıyor. İkili arasındaki bu güçlü bağ, film boyunca seyirciyi etkisi altına alıyor ve onları adeta ekranlara kilitleyor.
Yönetmenin ve senaristin, romanın orijinal hikayesini böylesine başarılı bir şekilde uyarladığına hayran kaldım. Film, hem etkileyici oyunculukları hem de güçlü hikayesiyle seyircinin kalbine dokunmayı başarıyor. Özellikle, savaşın vahşetine ve insanların hayatta kalma mücadelesine odaklanan sahnelerin betimlemesi oldukça gerçekçi ve etkileyici. Bu film, seyircinin gözlerini açacak ve onları derinden etkileyecek bir sinema deneyimi sunuyor.
