Tatilden döndüklerinde Miller ailesi, evlerinin hırsızlar tarafından talan edildiğini keşfeder. Ortaya çıkan bu karmaşayı temizledikten sonra hayatlarına devam ederler, içlerindeki ihlal edilmişlik hissini silkeleyerek. Ancak bilmedikleri bir şey vardır ki, aslında kabus daha yeni başlamıştır...
Bir aile dramasının yanı sıra bir gerilim filmi olan bu yapıt, izleyicisini başından sonuna kadar sürüklemeyi başarıyor. Tatilin verdiği huzur ve rahatlık ile günlük hayatın monotonluğunu bir anda yıkıp atan bu ani hırsızlık vakası, Miller ailesinin yaşamını alt üst ediyor. Bu durumun getirdiği travmayı ve panik hali, filmin genel atmosferini dahada kasvetli bir hale getiriyor. Ancak bununla yüzleşmek zorunda olan ailenin, bu işin peşini bırakmayıp adaleti sağlama çabaları, izleyiciyi de filme daha çok bağlıyor.
Ancak, ailenin ne kadar çabaladığını ve ne kadar temkinli davrandığını gördükçe, filmin en ağır vuruşu olan gerçeği anlamlandırmakta zorlanıyoruz: Asıl kabus, evlerinin dağıtılmasından sonra değil, aslında olayın ta kendisi başlar. Bu ironik gerçeğin etrafında gelişen olaylar, izleyenleri hem düşündürüyor, hem de filmin hikayesine daha derinden dalmasını sağlıyor. Hikayenin karmaşıklığı ve aile dinamiği, bu filmi dikkat çekici bir gerilim klasiği haline getiriyor.
