Hugo

1931 yılında, Paris'in kalbi olan tren istasyonunun duvarları arasında yaşayan bir yetim çocuğun hikayesini izliyoruz. Bu yetim çocuk, aynı zamanda ilk dakikalardan itibaren ilgimizi çeken bir gizemin de ana karakteri. Evet, bu gizem bir otomatonla, yani mekanik bir robotla da alakalı. Ancak unutmayın, bu otomaton sadece bir alet veya makina değil. Aynı zamanda bir zamanlar bu yetim çocuğun babasına ait olan ve onun geçmişi, anıları hatta belki de geleceği ile ilgili ipuçlarını taşıyor. Ama daha dikkat çekici olanı ise, bu otomatonun gizemi çözebilme anahtarı olması. Eğer bu otomatonun iç yüzeyini, mekanizmasını anlayabilirsek, belki de bu yetim çocuğun geçmişi ve kim olduğunu da çözebiliriz. Gizem, geçmiş, aile bağları ve bir çocuğun düşleri arasında gidip gelen bu film, sizi kendine çekecektir. Çünkü sadece bir yetim çocuğun hikayesini değil, aynı zamanda bir dönemin Paris'inin de renkli ve hareketli atmosferini ve onun insanlarının yaşadığı hayatları anlatıyor. Bu filmi izlerken, bir yandan da 1931 yılında Paris tren istasyonunda yaşayan bir yetim çocuğun gözünden şehrin canlı görüntülerini görmek de mümkün.